BU ŞEHRİN BİR SAHİBİ VAR
Millî Mücadele Anadolu’sunun ilk şahlanan ve ilk şanlanan şehri Maraş’tır. Bir o kadar da şansız ve sahipsiz sayar nedense kendini bu kent. “Bu şehrin sahabı yok!” veya “sahabsız memleket” der durur Maraşlı. Diline pelesenk etmiş bir yakınmadır bu sözler. Kolayına vazgeçmez bu “deyişetinden”…
Bu şehrin sahibi var mı, yok mu, onu bilemeyiz ama, bu şehrin bir Yalçın Özalp Hocası kırk yıldır var. “ Şanlı 12 Şubat Edesi’nin tek şansıdır o… O olmasaydı, “Maraşlı Ökkeş’imin Destanı’nı” kim okur, kim dinlerdi?... İğne ile kuyu kazar gibi kim ömrünü bu yolda çürütürdü?... Kapı kapı dolaşıp can çekişir haldeki gazilerimizi, in gibi kovuklarında kim sorup soruşturup bulur; serum damlacıkları gibi, kanı çekilmiş damarlarından kim girer; kabarmış yüreklerinden, köpürmüş ağızlarından kutsal direnişimizin incileri sayılan millî zikir sözcüklerini, yutkunup duran gırtlaklarından kim, nasıl tane tane çıkartır, derleyebilirdi ki?...
O gaziler ki, 12 Şubat 1920 Kurtuluşu’nun kutlu ateşinde önce kendileri yandılar, sonra gönülleri tutuşturdular…
O gaziler ki, sözlü tarihimizin sözcüleri, yakın tarihimizin yaşayan tanıkları, gezer ve beleş belgeselcileri idiler…
Gözleri çöngüleşip görmez, dilleri dönmez, ayakları yürümez ve bellekleri bellemez oluncaya değin bir gölge gibi aramızda, 12 Şubat Bayram kalabalıklarının en arkalarında, yoksulca giysilerinin içinde ezim ezim gizlendiler, erim erim gezinip durdular… Varsıl değillerdi; ama dillere, yüreklere sığmaz kahramanlıkları biricik varlık sebebi, yaşama sevinçleri idi… Yalçın Özalp Hocadan başka bu seferberlik artığı harp heriflerine tarihçi gözüyle bakan, acınası hallerine gönülden yanan hiç olmadı…
O gaziler ki, yaşlılıklarını aşkın bir de fakirlikleri vardı. Yine kahramanca duruşlarını bozmamaya çok özen ve direnç gösterdiler. En ağırlarına giden, yalnızlık köşelerinde bir kuruluk gibi unutulmuşlukları idi… Ak kâğıt üstüne dökülecek ne çok sözleri vardı… kahır çekmeden kahraman olunamazdı… İşte Yalçın Özalp Hoca, başları yastıktan, nüfustaki kütükleri kayıttan düşmeden önce, bu sessiz ve isimsiz kahramanların pek çoğunu tarihe geçirdi. Son nefeslerini huzur içinde verdiler hiç olmazsa…
Ermenilerin, Fransızların güdümünde en çok patırtı çıkardıkları yerlerden biri de Maraş’tır. Maraş’ın toprağını savunanlar bir şehrin topyekûn halkı idi. Ama kırk yıldır Maraş’ın tarih hakkını, haklılığını, canını dişine takarak savunan tek isim: Yalçın Özalp Hocadır!…
Yirmi birinci yüzyılın başında, yirminci yüzyılın defteri,dürülüp rafa kaldırılmak isteniyor. Çünkü, sıcak, soğuk savaşlar dönemi sona erdi… İmparatorluklar birer birer çöktü. Kutuplaşmaların, boğazlaşmaların yerini şimdi insanca kucaklaşmalar, iletişimler aldı. Avrupa Birliği, Avrupa’da kendi aralarındaki kinevir düşmanlıklarını bitirdi…
Ama Türk’e karşı husumet, nedense bitmedi. Ermeni soykırım soysuzluğu Fransa tarafından ısıtılıp ısıtılıp dünya gündeminde demirbaş sorun oldu. Oysa biz, “yurtta sulh, cihanda sulh” olsun dedik, sustuk… Herkesle dost olalım dedik, sustuk… Ama biz sustukça, yalancı yaygaracılar korusunun bangırtısı kulakları sağır eder oldu. Uluslar arası ilişkilerde Türk’ü dışlamak düşmanlığı hâlâ devam etmektedir.
“Devletler, çıkarcı politikaları gereği birbirleriyle dost imiş gibi görünebilirler; ama milletler, kendilerine yapılanları affetseler bile, asla unutmamalıdırlar!” diyen Yalçın Özalp Hoca, tek kişilik bir ordu gibi, 12 Şubat 1920’nin Mücadelesini, kaldığı yerden kalemiyle tek başına sürdürmektedir. Çünkü, Yalçın Özalp Hocanın tuttuğu Maraş cephesi düşerse, bütün dış güdümlü saldırılar, kudurarak artacaktır.
Elinizde tuttuğunuz bu eser, her harfi tarihe mal olmuş, bir “belgeler sunumu”dur. Akıl şaşar, savsavar belgeler sunumu…
Şimdi “belgelerin meydan savaşı” başladı… Yalçın Özalp Hoca, bu belgeleri, tarih olmuş tarihin kör kuyularından, Türk’ün kuyusunu kazanların ipliğini süğüm süğüm çıkarmaktadır.
Ermeni tarihçilerinin, “belgeler meydan savaşı”ından kaytarma gerekçeleri de şudur: “Biz sizin Osmanlıca arşiv belgelerinizi okuyamıyoruz!”
Yalçın Özalp Hocamız, bunun için bu belgelerin özgün Osmanlıcalarıyla birlikte okunuşunu ve günümüz Türkçemize göresini, bize ve özellikle de soykırım soysuzluğu yapanlara sunuyor.
“Bu şehrin, bu memleketin sahabı yok!” yakınmasına karşı, iyi ki Yalçın Özalp Hocası varmış, diyoruz…
O olmasaydı nelerimiz olmazmış… Vay be!...
Yazdığın eserlerinle çok yaşayasın Yalçın Özalp Hoca…
Ahmet Yüzeroğlu
Edebiyat Öğretmeni