GAZİLERİN DİLİNDEN MİLLÎ MÜCADELEMİZ
Uzun bir süredir şehrimiz Millî Mücadelesinin Tarihi üzerinde çalışmaktayım. Elime geçen gazete parçaları, yetkili kalemlerin yazdıkları, vesikalar, Gaziler, Hâtıralar, Şehitler, hattâ savaş esnasında anasının karnında bulunanlardan dahi birşeyler öğrenmeye, derlemeye çalıştım.
Harcadığım bütün bu mesai yıllar önce nerde okuduğumu hatırlayamayacağım şu teşhisi doğrulamaktan başka bir işe yaramadı: Namık Kemal, Münif Paşa için, "Okuya Okuya cahil oldu!" demiş. Ben de okudukça, araştırdıkça daha neler neler okunması, araştırılması gerektiğini ve bu konuda çok çok cahil olduğumuz hakikatini öğrendim. Araştırmamın bütün şansızlığı, Millî Mücadelemiz üzerinden yarım asra yakın bir zaman geçmiş olması idi...
Sizlere takdim etmek cüretini gösterdiğim bu kitapçığın,Millî Mücadelemizi anlatmaktan çok aciz kaldığını itiraf etmek mecburiyetindeyim. Yetişen yeni nesle, bir iki göbek önceki destanımızı aktarmak; bence millî, dinî, hattâ insanî bir vazifedir.
Babam, "Devletler politika icabı birbirleriyle dost olabilirler, ama milletler millî kinlerini asla unutmamalıdır." der. Millî kinimizi, tarihi kaderimizi unutmamak. Yalnız güçlü olduğu zamanlarda değil, güçsüz iken de affetmesini bilen, ırkından getirdiği hasletleri diniyle bezeyen bu aziz milletin ümid-i vefası olan gençliğine dünü öğretmek, hepimizin vazifesidir; diye işe başladım.
Kaleme alırken dahi hicap ettiğim mezalimi, alçaklığı, bize lâyık gören ve medeni olduklarını her fırsatta göstermeye çalışan o adî milletlerin akla hayâle gelmeyecek, insanı insan olduğuna pişman edecek vasıflarının milyonlarda birini yazıya dökmek mecburiyetinde kaldığım için affınıza sığınırım.
Onların yapmaktan utanmadıklarını biz yazmaktan utanıyoruz. Neyi nasıl yazacağıma aylarca karar veremedim...
... "Kilikya" saçmalığının sınırları içine dahil ettikleri bölgemizin erkeklerini, boğazladılar. Kadınlarını, sansarcasına boğdular. Kızlarını, Fransız sürüsünün kucağına attılar. Masum bakirelerin bikir kanları, şehit edelerinin ılık kanına ve Ermeni şarabına karıştı gitti... Bu hatunlardan hemen hepsi nişanlılarının, yavuklularının, yüzüne çıkmamak için canlarına kıydılar...
Elin ...ydu, Ellik .. .'ydu...
"Göbekleri ile üreme organlarının arasına bıçak ile delik açıp oradan hayvani hislerini tatmin ettiler."
"Kadınları diri diri memelerinden astılar..."
"Gızlarımızı çaktıkları gazza oturtdular, zorluk çıkaranlara kendileri gazzık çaktılar... göğüslerini kestiler... Gadınlarm arka eteklerini kesip tumansız meydanda namaz gıldırıp, eğildikçe bahıp güldüler... sonra... ettiler." diye ağlaya ağlaya anlattı dinlediğim gaziler...
Bahis konusu namus ise, din ise, bayrak ise, gözyaşlarını tutamayan bu kahramanlar, kendilerine yapılan mezalimi müstehzi anlattılar.
"Bir Ermeni beni vurdu ve kulaklarımı kesti."
"Ermeniler, bir çok Türk'ün ellerini ayaklarını kestiler, hattâ gözlerini bile oydular."
"Odun hızarları o zaman yeni çıkmış. Ermeniler, hızarda odun yerine Türkleri biçiyorlardı. Kan oluk gimi akıyordu..."
Saldıranın Hak'tan başka herşeyi var. Saldırılanın Hak'tan gayrı hiç bir şeyi yoktu. HAK'kı var di ya, İslâmdı ya, Türk'tü ya, her şeyden önce insandı ya... İnsanlık tarihine altın harflerle yazılması gereken şu hatırasını anlatan gazi, hâlâ o günün utancını taşırcasına gözlerini kaçırarak şunları söyledi:
"Bir de ne göriyim, bana ateş eden mama imiş. Bir mamaya ateş ettiğim için çok üzüldüm. Düşman da olsa bir kadına karşı silah kullanmak günah idi..."
"Düşman da olsa bir kadına karşı silah kullanmanın günah olduğunu bilen Müslüman Türk'ün ulemasını da bir başka gaziden dinliyelim:
"Ermeniler tarafından yüzü yüzülen... genç gelini,Ulemâdan Karslıoğluna misâl olsun diye getirdim. Siz bize Ermeni kadınlarını ellemeyin diyordunuz, bakın bu Türk gelininin haline dedim. Karslıoğlu gelinin halini görünce ağladı... Yine de siz onlara işkence ederek öldürmeyin. İşkence Türklüğe yakışmaz dedi."
Ey semavi din sahibi olduklarını söyleyen din adamları, Papaz efendiler, Haham beyler, sizlerin fesat yuvalarında yetişenler, bakın yalnız Maraş'ımda neler neler yapmışlar. Hicap mı edersiniz, iftihar mı...?
"Odundan gelen üç Türk'ü, Fransızlar yakaladı.Üçüne de diz çöktürdüler. Fransızm biri şeyini çıkartıp baştaki Türk'ün yüzüne işemeğe başladı. Yanındaki Türk gülünce onu yere yatırdılar, bir Fransız uçkurunu çözdü ve o Türk'ün yüzüne abdest bozmaya başladı..."
"Esir edilen Elh__.v.^hmet'le kardeşine Ermeni çavuşu sırıtarak yaklaştı. Dişleri
sapsarı idi. Ağzı pis pis ırahı kokuyordu. Çavuş belinden bir pala çıkardı. Bu pala Elhas Mehmet'in palasıydı. Pala ile önce Mehmet'i traş etti ve şakağının derisini tuttu yüzmeye başladı. Çenesine kadar yüzdü, sonra öbür yanağına geçti, onu da yüzdü. Mehmet'in hiç sesi çıkmıyordu. Ermeni çavuş, Mehmet'in yüzüne aynayı tuttu: Nasıl olmuş? diye sırıttı. Mehmet gayet normal bir şekilde "Eyi olmuş" diye cevap verdi..."
"Ermeniler, küçük çocukları, gaz yağının içerisine batırıp tekrar çıkardıktan sonra diri diri yakarlardı... Hamile kadınların süngüyle karnını yarıp bebeği çıkartarak kapının üstüne asarlardı..."
"... geline haydi bakalım bizi eğlendir diyorlar... Eğer oynamazsan kucağındaki çocuğu öldürürüz diyorlar. Kadın yine direnince, kadının kucağındaki kundağı, kâfirin biri alıyor, kundağı havaya atıyor ve yanındaki de altına süngü tutuyor. Çocuğun annesi bayılıyor. Kâfirler, ihtiyar kadının "kaynanası" gözleri önünde geline tecavüz ediyorlar... Samanlıkta saklı olan onüç ondört yaşlarında bir kız buluyorlar... kura çekerek paylaşıyorlar..."
"Kadınların ellerini, kollarını, .... yerlerini kestiklerini, çocukları yaktıklarını ve ağaçlara çivilediklerini, bayrağımızı yırttıklarını gördüm..."
Gazilerimizbu ve bunlara mümasil daha neler neler anlattılar. "Elin .. "u", "Ellik ...,'u" dediler. Fırsat kolladığınızı söylediler. Türk'ün güçlü olduğunda nasıl köpekleştiğinizi veciz bir şekilde belagatsız ifade ettiler. Büyük seferberlik ilân edilince, yedi düvel depemize çökünce yiğitleşti, dünkü çakallar" dediler ve devam ettiler..
"Ben ufacık çocukken Ermeniler bizim köyü bastı. Edelerim askere alındıydı, hattâ şehit künyeleri bile geldiydi. Yani köyde sakat, ihtiyar, çocuk ve avratlardan başka canlı gul kalmadıydı."
Fransız, Ermeniyi nedametiyle bıraktı gitti dediler. Fişkirtici gidince dünkü düşman Ermeni, eski bin yıllık komşumuz, dostumuz oldu yeniden diyen bir Gazimiz bakın ne anlattı:
"Guyumcu Hannis'in avradının adı Tako idi. Anam eve çağırdı, geldi köşeye oturdu, büzüldü, anam ne büzülin dedi. Ayağından donunu Fransızlar çıkarmışlar. Hazır olsun di. Anam ayağına don verdi..."
Harp bitmişti, Fransız, tarihî vebalini yüklenmiş, cihan harbinin galip orduları bir mutasarrıflığın çetelerine mağlup olmuştu. Ermeni âlet edilmiş, kullanılmış ve terk edilmişti. Gazimizin teşhisi:
"Gördüğüm gavur asker ölülerinin hepsi de tanıdığım yerli Ermeni idi..." Artık düşmanlık bitmişti. Eski töre hemen anında tesis edilmiş, Türk milletinin ferasetine dayanan adalet mekanizması çalışmaya başlamıştı. Bir gazimizden dinleyelim;
"Gavurdan bir çift ayakkabı aldım. Babam ayağımda görünce sordu. Bende parasını vermeden gavurdan aldım diyince hırsınan "onu hemen aldığın yere götür diye bağırdı..." Bizdeki asalet ile, onlardaki hıyanet aynı seviyedeydi. Misâl mi, işte yine bir gazimizden dinleyelim:
"Biri vardı, bizim orada, itinen çatışacağım, sizinle harp etmeye asker yetiştireceğim" dedi.
Çatıştı...
Ve yetiştirdi.
Daha çok yazılacak var...
Yazmaktan vaz geçtim. Derleyebildiklerimle sizleri başbaşa bırakıyorum. İşte siz, işte çoğu Hak'kın rahmetine kavuşmuş gazilerimiz, bulabildiğim, o günleri gösteren resimler, arşivlere intikal eden vesikalar...
Bu derlemeyi yapmamın sebebi ne intikam, ne kin. Ne hesap sormadan yanayım ne de kan dökmekten yana.
Kan dökmeye âdetim, törem ve hasseten dinim izin vermez. Ama bilmek mecburiyetindeyiz dün başımıza geleni, yarınımıza güvenle bakabilmemiz için...
Hatalarımın hüsn-i niyetime bağışlanması dileğiyle...
